zapiski iz podpolya

underpressure
ünlü yazar dostoyevski’nin bir romanı. bu romanda insanın içindeki çarpıklıklar, kendini sorgulaması, çevreyle ilişkisi çok farklı bir dil ve kurguyla anlatılıyor. dostoyevski’nin kendine özgü edebiyat anlayışı, onu diğerlerinden belirgin bir biçimden ayırmıştır. bu kitapda da bunu görmek mümkündür.
tayfa75
-----------------------------spoiler----------------------------:

iki kere iki dördün yetkinliğine inanırım, ama en çok övülmeye değer bir şey varsa, o da iki kere ikinin beş etmesidir. (sayfa49)

-----------------------------spoiler----------------------------
tayfa75
-----------------------------spoiler----------------------------:

biz ölü doğmuş kişileriz, zaten çoktandır canlı olmayan babaların soyundan ürüyoruz ve bu durumu gittikçe daha çok beğeniyor, bundan zevk almaya başlıyoruz. neredeyse bir kolayını bulup bizleri doğrudan doğruya düşüncelerin doğurmasını sağlayacağız.

-----------------------------spoiler----------------------------

küçük bir tavsiye, henüz okumadıysanız ama okumaya niyetlendiyseniz; önsözü, okumanın sonuna bırakın. kendi yorumunuzu etkileyebilir.
tayfa75
“…biz, az ya da çok, yaşamak alışkanlığını yitirmiş, aksaya aksaya yürüyen insanlarız. hem de gerçek “canlı yaşam”dan tiksinecek, onun lafını bile işitmek istemeyecek kadar yaşama yabancılaşmışız. bu yabancılaşmayı; “canlı yaşam”ı bir iş, bir görev sayarak, onu kitaptan öğrenmeyi üstün tutacak dereceye vardırmışız.”
elifielifine
’keşke boş duruşum aylaklığım yüzünden olsaydı. tanrım, o zaman kendime ne büyük bir saygı duyardım! hiç olmazsa tembelliğim, güvenebileceğim belirli bir özelliğim var diye kendime en büyük saygıyı beslerdim. birisi benim için ’’kim bu adam’’ diye sorunca,’’tembelin biri!’’ karşılığını verirlerdi. böyle bir söz duymayı çok isterdim. benim de belirli bir niteliğim, hakkımda söylenecek bir söz olacaktı.
ne demek efendim,’’tembelin biri’’ şaka değil, bu bir unvandır, bir mevkidir, kusursuz bir meslektir! alay etmeyin, bu böyledir!
tanıdığım biri vardı, lafitte şarabından anlamasıyla övünür dururdu. bunu bir erdem olarak görüyor, kendisi hakkında en ufak bir kuşkuya düşmüyordu. adamcağız sonunda yalnızca huzur içinde değil, üstelik böbürlenerek öldü; bunda da çok haklıydı. işte ben de onun gibi kendime bir meslek seçerdim: tembel obur! ama öyle düpedüz obur değil; şu, bütün güzel, yüce şeylere ilgi duyan oburlardan olurdum. nasıl, hoşunuza gitti mi?
ben buna öteden beri kafayı takmışımdır.’’güzel, yüce şeyler’’ kırk yaşımda bana az çektirmedi, ama kırkıncı yaşıma basınca böyle oldu bu; oysa o sıralar, ah, o gençlik yıllarımda çıkacaklardı karşıma! o zaman kendime uygun bir iş de bulurdum: bütün o güzel, yüksek şeylerin onuruna içerdim. kadehime önce biraz gözyaşı akıtmak, sonra da onu bütün güzel, yüksek şeylerin onuruna kaldırmak için hiçbir fırsatı kaçırmazdım.
dünyada ne varsa hepsini güzellik, yücelik açısından görür; en pis, en iğrenç şeylerde bile güzel, yüce bir yan bulurdum. istediğim zaman gözyaşı dökebilen bir adam kesilirdim. ressamın biri kalkıp ghe ayarında bir tablo yaptı diyelim. hemen öyle bir tablo yapmış olan ressamın onuruna içerdim, çünkü bütün güzel yüksek şeyleri seven bir adamdım ben.’’canınız nasıl isterse’’ adında bir yapıt mı yazıldı, hemen ’’canınız nasıl isterse’’nin onuruna kadehimi kaldırırdım; dedim ya, güzellik, yücelik adına yapmayacağım şey yoktur. ’’

neden bekliyorsun?


bu sözlük, duygu ve düşüncelerini özgürce paylaştığın bir platform, hislerini tercüme eden özgür bilgi kaynağıdır.
katkıda bulunmak istemez misin?

üye ol